Kognitif Terapi özellikle son yıllarda gelişmeye ve tüm dünyada giderek yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanan bir psikoterapi biçimidir. 1960’larda bulunan Kognitif Terapi yıllar içinde geliştirilerek günümüzdeki uygulamasına ulaşmıştır. Halen bu alanda araştırmalara ve geliştirmelere devam edilmektedir.
Kognitif Terapi’ye göre yaşadığımız sıkıntılar yaşadığımız olaylardan değil, o olayların bizde nasıl yankı bulduğundan temellenmektedir. Olaylara yüklenen anlamlar, bu anlamlara bağlı olarak duyguları oluşturmaktadır. Bu yüklenen anlamlar ve oluşan duygularsa bizim tepkilerimizi, davranışlarımızı, başetme biçimlerimizi etkilemektedir. Bazı yüklenen anlamlar işlevsel olmakla beraber işlevsel olmayanlar yani hayat akışımızı bozanlar da mevcuttur. İşlevsel olmayanları kişilerarası ilişkilerimizden, başetme biçimlerimizden, duygulanımımızdan, günlük rutinimizdeki aksamalardan (ev, okul, iş, arkadaş ilişkileri, romantik ilişkiler, özbakım, iştah, uyku, vb.) farkedebiliriz.
Bu işlevsel olmayan inançlar çocukluğumuzdan itibaren maruz kaldığımız dış dünya ile beraber oluşmaktadır. Temel (kök) inançlarımız bireyin kendisi dışında kalan dünyayı anlaması, anlamlandırması ve kendisine, başkalarına ve dünyaya genel bir bakış geliştirmesini sağlamaktadır. Temel inançlarımız olaylara belli tutumlar ve davranış biçimleri geliştirmemiz için (koşullu) varsayımları oluşturmaktadır.
Kognitif Terapi bu alanlardaki aksamalara içgörü geliştirmeyi ve yüklenen anlamların farkındalığı ile beraber işlevsel bir değişimi öngörmektedir.
Kognitif Terapi’de yolculuk ve paylaşım iki kişiliktir - değişimden danışan sorumludur, terapist ise bu yolda keşfi, farkındalığı ve danışana uygun işlevselliği danışanın kendisinin bulmasını hedeflemektedir.